AIDS (Acquired Immunodeficiency Syndrome) (Edinilmiş Bağışıklık Eksikliği Sendromu) | |
---|---|
AIDS'le savaşın sembolü olan kırmızı kurdele. | |
Uzmanlık | Enfeksiyon hastalıkları |
Komplikasyon | Fırsatçı enfeksiyonlar, tümör[1] |
Süre | Ömür boyu |
Nedenleri | Human Immunodeficiency Virus (HIV) |
Risk faktörü | Kan, anne sütü, seks |
Tanı | Kan testleri |
Korunma | Güvenli seks, iğne değişimi, erkek sünneti, pre-exposure prophylaxis, post-exposure prophylaxis |
Tedavi | Antiviral ilaç |
Prognoz | Tedavi ile normal yaşam beklentisi Tedavi edilmeden 11 yıl ortalama ömür |
Sıklık | 1,7 milyon yeni vaka (2018) 37,9 milyon HIV ile yaşayan (2018) |
Ölüm | 770.000 (2018) |
AIDS, ilk kez 1980'lerin başında Orta ve Güney Afrika'da gündeme gelen ve giderek ürkütücü boyutlara ulaşan, etkeni HIV (İngilizce: Human Immunodeficiency Virus / Türkçe: İnsan bağışıklık yetmezliği virüsü) olan bir enfeksiyon hastalığıdır.[2][3] HIV, bağışıklık sistemindeki akyuvarların (özellikle CD4+ lenfositler) yapısını bozarak ve sayısını azaltarak vücudun enfeksiyonlara karşı direncini ortadan kaldırır.[2]
Bir retrovirüs olan HIV'nin, farklı coğrafyalarda değişik moleküler yapı ve klinik bulgularla ortaya çıkan 2 türü vardır;[2]
HIV-1'in en önemli etkisi, makrofajlarda ve lenfositlerde (TH-lenfositlerinde) görülür. HIV ile bağışıklık sistemi arasında oldukça karmaşık antijen-reseptör bağlantıları vardır. Bunlar arasındaki en somut ilişki gp120 ile CD4+ ilişkisidir. Virüs kökenli bir madde (antijen) olan gp120, T-lenfositlerinin ve makrofajların CD4+ reseptörlerine yapışır, hücrelerin enzim sistemini bozar. Virüsten etkilenen makrofajlar ve TH-lenfositleri HIV antijenlerini algılayamaz ve tepkisiz kalırlar. Böylece bağışıklık sisteminin tüm düzeni bozulur. HIV, girdiği hücrelerde üremeye başlar. Yeni virüslerin gen yapıları da farklılaşmıştır. Ölen hücrelerden kana dökülen yeni virüsler sağlıklı hücrelere girer. T-lenfosit üretimi azalır. Sıvısal bağışıklık sistemi çalışır ve virüs antijenlerine karşı antikor üretilir. Ancak hücre içinde yaşayan virüs, hücrelerde saklanarak sıvısal bağışıklık sisteminin antikorlarından korunduğu için bu antikorlar hastalığın iyileşmesini sağlayamaz. Bağışıklık sistemi etkilenmelerini somut olarak sıralamak gerekirse: lenfosit sayısında azalma (lenfopeni), T-lenfositlerinde işlev bozuklukları, B-lenfosit sayısında artış, makrofaj tembelliği en önemli 4 bulgudur.[2][5]
HIV-2'nin neden olduğu AIDS'in gidişi görece yavaştır; ancak bulgular ve sonuç değişmemektedir.[2]
HIV erkeninin bağışıklık sistemini çökerterek bireyi çeşitli hastalıklara karşı korumasız hale getirmesine ve ölümüne neden olabilen tabloya AIDS nitelemesi yapılmıştır. AIDS sözcüğü, İngilizce “Acquired Immune Deficiency Syndrome” kelimelerinin baş harflerinden oluşan bir kısaltmadır;[6][7] Türkçe çevirisi “Edinsel Bağışıklık Eksikliği Sendromu”dur. AIDS, HIV enfeksiyonunun son aşamasıdır ve bu süreçte çıkarcı enfeksiyonlara ve kanserlere sıklıkla rastlanır.[2] Kanında HIV taşıyan kişiye "HIV pozitif" veya "HIV ile yaşayan kişi" denir. Kavram bütünlüğü sağlamak açısından yaygın olarak HIV/AIDS birleşik terimi kullanılır.[8][9][10] HIV kana bulaştıktan sonra uzun yıllar belirti vermeyebilir ve kişi kendini iyi hissedebilir.[11] Bazı olgularda, HIV pozitif bir kimsenin 8-10 yıl klasik AIDS tablosuna geçmediği görülmüştür.[11][12] Bulaşma kuşkusunu izleyen 3. aydan sonra yapılan ELISA testlerinin sonucu bireyin enfekte olup olmadığının kesin kanıtıdır.[13][14]